|
|
ÇAKALLI
AŞİRETİ ŞEMS-İ UŞAĞI OYMAĞI/Zeynal
TÜRKOĞLU
A
- ÇAKALLI AŞİRETİNE GENEL BAKIŞ
Yıllarca
süren Selçuklu ve Bizans gerginliği sonunda yerini
savaşa bırakmış, 1071 yılında Selçuklu ve Bizans
ordularının Malazgirt’te yapış olduğu savaşta
Bizans ordusu yenilmiş, Selçuklu Hükümdarı Alparslan
kazandığı büyük zaferle Anadolu’nun kapılarını Türklere
açmıştır.
Bu dönemde
Türkistan’daki göçebe Türkmen aşiretleri de doğuda gelen
Moğol baskıları karşısında Hazar Denizi’nin batısına
doğru kaymaya başlamışlardı. Kuzey Suriye ve Irak
topraklarına önceden göç etmiş ve sıkışık olarak
yaşamakta olan göçebe Türkmen aşiretleri de Anadolu’nun
içlerine doğru yayılıyordu.
Selçuklu
hükümdarları, XI. ve XIII. yüzyıllarda Bizans toprağına
yapılan Türkmen göçünü artırmak için Türkmen
dervişlerinden yararlanıyor, Konar- göçer (göçebe)
aşiretleri Anadolu’da uç bölgelere yerleştiriyordu.
Göçebe Türkmenlerin Bizans topraklarına dağılımları
Türkmen dervişlerinin bağlı bulunduğu Erdebil
şehrinde ki Safevi tekkesinde yapılıyordu. Bu
nedenle Erdebil tekkesinin gücü ve şöhreti
Türkmenler arasında her geçen gün daha çok önem
kazanmaktaydı
11. yüz
yılda kapılarını göçebe Türklere açan Anadolu,
karışıklık ve kargaşa içerisindeydi. Bölgede var olan
sorunlar göçerlerle birlikte çoğalarak önü alınamaz hal
alırken zaman, zaman baş gösteren Selçuklu - Eyyubi
savaşları ve Batıda gelen Haçlı seferleri Türkmenlerle
beraber yerli halkı da zora sokuyordu.
Türkmen
aşiretlerinin çoğunlukta olduğu; Adıyaman (Hısn-ı
Mansur), Maraş, Elazığ (Harput) Keban,
Malatya bölgelerinde yerleşik halkla konar-göçer
Türkmenler arasındaki yayla ve kışlak sorunlarının
yanında yerlilerin yağmalanıp talan edilmeleri yıllarca
sürüp gitmiştir.
H. Hüseyin Nedim Şahhüseyinoğlu,
“Anadolu Kültür Mozaiğinden Bir Kesit”
adlı eserinde bu konu ile ilgili olarak şu
bilgilere yer vermektedir; “1185 yılından önce
Güneydoğu Anadolu Bölgesinde büyük bir Türkmen göçü,
kışın Suriye topraklarında yazın Anadolu’daki yaylaklara
çıkmaktadırlar. Türkmenler göçerlik sırasında gerek
yerli halkla ve gerekse eşkıyalarla sürekli çatışırlar.
Önlerine çıkan köyler yağmalanır, evler yakılır,
insanlar öldürülür veya tutsak edilirdi.
Göçer
Türkmenlerin yolu Malatya ovasından geçmektedir. Göçer
Türkmenlerle Malatya halkı arasında 1186 yılında savaş
çıkar, Malatya halkı büyük zarar görür. Türkmenler bu
çatışmada etnik grupları ve yerli halkın büyük bölümünü
yok etmiştir. Konar-göçer Türkmenlerin bir bölümü
Çukurova’ya doğru giderek Türkmenleri rahatsız eden ve
eşkıyalık faaliyetlerinde bulunan Ermenilerden yirmi
altı bin kişiyi tutsak ederek İslam ülkelerine köle
olarak satmışlardır. Ayrıca Malatya çevresinde bulunan
bütün Süryani manastırlarını da yağmalamışlardır. Etnik
grupların bir bölümü bu savaşlardan ürkerek Kayseri
tarafına çekilmişlerdir. Boş kalan Malatya ovasına
Türkmen aşiretleri yerleşmişlerdir.” (
)
*
Bu
yerleşimde bölgeye, “ Etkin olarak da Atmalı ve
Çakallı aşiretleri yerleşmeye başlamışlardır.
Balıyan aşiretinin ilk bölümü 1243–1254 yılları
arasında bu bölgeye gelmiştir. Atmalı ve Çakallı
aşiretleri dağınık ve güçsüz durumda olan Balıyanları
göçer oldukları için koruyup kollamışlar, uzun süre
komşuluk yapmışlardır.
Anadolu
Selçuklu devletinin fiilen sona ermesinin ardında, 14.
yüzyılda Maraş’ın Elbistan yöresinde Dulkadiroğluları
Beyliği kurulur. Sınırlarını genişletmeye başlar. Bu
yörede bulunan aşiretlerle çatışmaya girer. Böylece
Atmalı, Çakallı, Beydili, Kabalar aşiretleri ve
birçok Rışvan koluyla sürekli çatışırlar. Büyük
zarar gören ve güçsüzleşen bu aşiretler yaylalara
çıkamaz olurlar.”
()
*
Bölgede aşiretler ve beylikler arasında var olan
gerginlikler yıllarca sürüp giderken; “Osmanlı
Padişahı, Yavuz Selim, 1516 yılında Dulkadiroğlularının
egemenliğine son verir. Malatya’yı Osmanlı’nın sınırları
içine alır. Malatya ve Doğanşehir Besni Beyliğine
bağlanır. Beylikler ve devletlerarası el değiştirmekten
kurtulan Doğanşehir, bu kez de konar-göçer aşiretlerin
saldırı ve yağmasına uğrar. Konar-göçer aşiretlerin en
büyüğü olan Rışvan
Aşireti’ne bağlı Atmalı ve Çakallı
aşiretleri Doğanşehir ve yöresini yurtluk olarak
kullanırlar.”
(
)*
Aşiretlerin yerleştiği Doğanşehir ve yöresinde birçok
yurtluk köy ve mezralar oluşturulmuştur. Kanuni Sultan
Süleyman döneminde, “1560’da yapılan Malatya
tahririnde (yazımında) Çığlık Köyü
adıyla bir köy geçmektedir. Bu köyün Atmalı ve Çakallı
Aşiretlerinin kışlak yeri olduğu, çevre köylerle 1900
yılına kadar aralarında sürtüşmeler olduğu görülmüştür.
1860 yılından sonra Kelhalil köyü’nde yerleşenlerin bir
bölümü, Polatderesi, Gürobası, Şatırobası ve Cezverobası
köylerine göçerler, orada yeni köy kurarlar. Bu köylerin
yerleşim yerleri eskiden Çakallı ve Atmalı Aşiretlerinin
yaylalık yerleriydi. Bu aşiretlerle Balıyan Aşiretinin
köyleri arasında uzun süre sürtüşmeler olur. 1877’de
Kars yöresinden gelen göçmenler Doğanşehir’e
yerleştirilir. Böylece Çakallı ve Atmalı aşiretleri ile
Balıyan aşireti arasındaki sürtüşmeler sona erer.”
(
)
* (Sayfa:
18’harita:1’de)
Bugün
Besni bölgesinde yaşayan Çakallı aşiretinin ileri gelen
ailelerinden olan boy beylerinden Hacı Ağanın torunu
Mehmet Yıldırım; “ Büyük dedemin boy beyliği
döneminde Doğanşehir yaylasına yaptırmış olduğu otağının
bizim aşiretin o bölgeden ayrılmasından sonra yıllarca
yıkılmadan kaldığını büyüklerimden dinledim.”
Derken.
Payamca
köyünde Mılla Hüseyin’in torunu Bektaş Taner;
“Yıllar öncesinde bizim akrabalarımızdan bazıları
Doğanşehir ilçesi Çığlık köyünde dedelerimizden kalan
arazileri elde etmek için çok uğraştılar. Kadastro
çalışmalarının yapıldığı dönemde Doğanşehir’in Sürgü
köyündeki akrabalarımızdan iki kişinin arazisini
alabildiğini, geriye kalan arazilerin bilgisizlik ve
belgesizlik nedeniyle elden çıkarıldığını biliyorum.”
Diyerek, her iki şahısta H.Hüseyin Nedim
Şahhüseyinoğlu’nun Doğanşehir ilçesi ve Çığlık köyü ile
verdiği bilgileri doğrulamaktadırlar.(Geniş bilgi
“Besni’de Çakallı Aşireti Oymakları” bölümündedir.)
Prof. Dr. Refet Yinanç ve Doç. Dr. M. Elibüyük
tarafından tercüme edilmiş olan Tapu Kadastro Genel
Müdürlüğü arşivindeki 142 numaralı Malatya Tahrir
Defteri ve 101 numaralı Maraş Tahrir Defterinde Çakallı
aşireti hakkında bilgiler yer almaktadır.
Kanuni
Devri Malatya Tahrir Defteri (1560) Varak (Yaprak)
(26)
Naniye-i
Kasaba der Livâ-i Malatya Mezra-i Haçova, der nezd-i
mezra-i Kekaşud tabi-i m hass-ı şahsi.
Hâsıl, maa resm-i yatak, ber vech-i maktu der uhde-i
Mehmed bin İbrahim ve diğer Mehmed Bin İbrahim, an
karye-i Çarmızı ve Merak an cemaat-i Çakallu, fi sene:
200 (
Malatya ili merkez kasaba Kekaşud, Haçova mezralarıyla,
Çarmızı ve Merak köylerindeki Padişah arazisinde
konaklayan ve vergi ödeyen Çakallı Cemaatinden olanlar,
200 seneyi aşan bir süreden beri burada
oturmaktadırlar.)
(
)
*
Bu kayıta
göre; Malatya yakınında bulunan Çarmızı, Merak
köylerinde ve Haçova, Kekaşud mezralarında bulunan
padişah arazisinde konaklamış olan Çakallı cemaatinin
aileleri konakladıkları yerler için konaklama vergisi
ödemektedirler.
Maraş Tahrir Defteri (1563) yaprak 215’de kayıtlı
bulunan Güvercinlik nahiyesindeki; Mezra-i Ağce Taş,
nezd-i Çakal, tabi’-i m Cemaat-i Çakallu ziraat ider
nısf-ı gılal vakf-ı Ali Ağa ve nısf-ı aher maa rüsum
tımar.
( Ağcataş Çiftliği
Çakal yanı bağları burada Çakallı cemaati çiftçilik
yapmaktadır. Ali Ağa bölgesi geliri, vakıf hissesi ve
vergileri.)
(Not: Bu vakıf arazisi haritaya göre İslâhiye veya
Seyhan İlçesi civarındadır.) Sayfa: 19 Harita 2’de
Hâsıl (Elde
edilen ürün)
|
945
|
Hınta
(Buğday) kıymet
|
500
|
Şa’ir (Arpa)
kıymet
|
345
|
Resmi dönüm
(Dönüm vergisi)
|
55
|
Resm-i bostan ve
piyaz (Bostan vergisi ve soğan)
|
05
|
Resm-i tapu ve
deştbani (Tapu ve kır bekçisi vergileri)
|
25
|
Resm-i otlak
|
20
|
Minha
(Kesintiler)
|
|
Hisse-i vakf,
nısf-ı hububat (Hububatlardan alınan vakıf
hissesi)
|
425
|
Hisse-i timar,
nısf-ı hububat maa rüsum (Hububatlardan
alınan vergi ve tımar bedeli)
|
525
|
(
)
*
Prof.Dr. Ömer Lütfi Barkan;
İstanbul Vakıfları Tahrir Defteri adlı eserinde
(
Hicri: 953 / miladi: 1546)
Vize kurbünde Çakallu (Çakallı)
köyünün bulunduğunu bu köyde İskender Paşa Vakfı’na ait
bir mescidin yer aldığını belirtmektedir.
Vize ilçesi şimdi Kırklareli iline
bağlıdır. Çakallu köyünün şimdiki adı Çakıllı’dır.(
)
*
(
)
*
Çakallı
köyünün 16. yüzyılın başında Balkanlarda yer alması
Çakallı Aşiretinin Anadolu’ya dağılmış olduğunun bir
göstergesidir.
Kanuni Devri Malatya
Tahrir Defteri (1560), Livâ-i Malatya Kaza-i Akçadağ
nahiye-i Subadra Karye-i Çığlık, tabi-i Subadra, hass -ı
şahs-i Varak 299
(Malatya
ili Akçadağ kazası Subadra / Doğanşehir Nahiyesine bağlı
bulunan Çığlık köyünde Padişah arazisinde oturanların
vergileri.
Yaprak
299)
Neferan
(Erkekler)
|
33
|
Hane
|
25
|
Çift (Devlete
itaat ederek arazisinin vergisini veren halk)
|
3
|
Nim çift
(Devlete itaat ederek yarı vergi veren halk
|
10
|
Bennak (Adına
işlettiği toprağı olmayanlar)
|
12
|
Mücerret (İş
ve kazanç elde edebilecek yaşta olan bekâr
erkekler)
|
8
|
Hâsıl-ı kısmı
min el humus (Beşte bir kısmım hâsılı)
|
1.409
|
Hınta keyl
(Buğday ölçek olarak)
|
50–250
|
Şa’ir keyl
(Arpa ölçek olarak)
|
60–180
|
Dıhn keyl
(darı ölçek olarak)
|
120–300
|
Resm-i çift (Bir
çift araziden alınan vergi)
|
102
|
Resm-i mim çift (Yarım çift araziden alınan vergi)
|
200
|
Resm-i bennak
(Toprağı olmayan evli halktan alınan vergi)
|
144
|
Resm-i mücerret (İş ve kazanç sahibi olacak yaşta bekâr
erkeklerden alınan)
|
48
|
Resm-i tapu ve
deştbani (İşdigal edilmiş devlet arazisi ve
kır bekçisi vergisi)
|
20
|
Bad-i hava resm-i
arus (Havadan gelen, gerdek vergisi)
|
165
|
(
)
*
Kanuni
Devri Malatya Tahrir Defteri (1560) Nahiye-i Yeni İl
Livâ-i Malatya
(Varak 138–139)
(Malatya ili Yeni il nahiyesinde buğday ekerek vergi
veren Çakallı Cemaati mezraları)Not:
Yeniİl nahiyesi Sivas ile Kangal Kazası arasındadır.
Sa:20,harita 3
442
- Mezra-i Haremi Çayırı, der nezd-i Çakallu, tabi-i m
Hâsıl: hınta (buğday)
443 -
Mezra-i Uzun Çayır, der nezd-i Çakallu, tabi-i m Hâsıl:
hınta
453 -
Mezra-i Çakallu, der nezd-i Çelebi Viranı, tabi-i m
Hâsıl: hınta
460 -
Mezra-i Almalı Hanı der nezd-i Çakallu, tabi-i Yeni İl
Hâsıl: hınta
(
)*
Elde
edilen tahrir kayıtları bize Çakallı oymaklarından
ziraatçı takımının topraktan gelir elde etmenin yanında
toprağa bağlanarak yerleşik düzene geçme yönünde çaba
harcadıklarını da göstermektedir. Ayrıca tahrir
kayıtlarında kışlak yerleri ile Çakallı aşireti oymak ve
obalarının bulunduğu bölgelerden bazılarının net bir
şekilde ortaya konması kaynak kişilerin vermiş olduğu
bilgileri doğrulamaları bakımından ayrı bir önem
taşımaktadır.
Cengiz Orhonlu, Osmanlı
İmparatorluğu’nda Aşiretlerin İskânı adlı eserinde “Yeni
İl Türkmenleri, Üsküdar’daki Valide Sultan evkafının
reayası idiler bu sebepten kayıtlarda bazen Üsküdar
Türkmeni veya Üsküdar evi şeklinde geçmektedir. Sivas’ın
güneyinde bugünkü Kangal kazasının bulunduğu yerleri
kaplıyorlardı. Yellüce, Mancınık, Alacahan, Yeni-ilin en
meşhur yerleriydi.” Demektedir.
()*
C.
Orhonlu,
dip notunda “Halep Türkmenleri ve Yeni İl
Haslarına tabi bulunan oymaklar, yazın Arapgir, Canik (Samsun),
Divriği, Bozok, Çorum, Amasya ve Sivas sancaklarında
yaylayıp kışın Şam taraflarına göçerek kışlak
yaparlardı.” demekte.(
)*
Anadolu’da
yaşayan Türk aşiretleri hakkında Divanı Hümayun Mühmime
defter kayıtlarında miladi 1559–1786 (Hicri 966–1200)
yılları arası mukayyet hükümlerini inceleyen Ahmet
Refik, “Anadolu Türk aşiretleri” adlı eserinde; Sandıklı
ve Uşak taraflarına giden Yeni İl Türkmenlerinin kendi
yerlerine gönderilmesine dair yazılmış olan bir fermana
yer vermektedir.
“Aydın
ve Saruhan muhassılı olup eşkiya def’ine memur
Nasuh Paşa’ ya hüküm ki;
Konar-göçer Yeni İl… Türkmanından Ca’ber… ve Ba’lebekli…
ve Çakallı… ve bazı tavayifi Türkman cemaatleri bir kaç
seneden beru kadimi oldukları mahalden kalkup gelüp
Sandıklu… ve Uşak… ve Eşme… ve Mender hoyra… ve Alaşeir…
ve Şühud… Kazalarında ve ol havalide vaki kasabat ve
kurada gezüp sükkanı vilayet ve sair kendü halinde
ikamet üzere [ 1 ] Türkman cemaatlerine isali
mazarat ve fesadü şekavet âdeti müstemirreleri olduğı
ilam olunmağla senki miri miranı mumaliyehsin
Danişmentlü… Türkmanı cemaatıi iskânına me’mur olan
dergâhı muallâm kapucu başlarıdan Çeşmi siyah Mustafa…
Dame mecdihu mübaşeretile zikrolunan Ca’ber… ve
Ba’lebekli… ve Çakallı… ve anlara tabi olan cemaatlerin
ala eyyi halin zikrolunan kazalardan ihraç ve ib’ad ve
kadimi oldukları yerlere irsal eyleyesin deyu”
yazmıştır.
Fi
evasıtı-/ 1113 (Miladi 1701) (
)*
(Not: [ 1 ]
olan)
Yukarıdaki
ferman Çakallı aşiretinin yerleşim yerlerinden
birisinin de Yeni İl bölgesi olduğunu göstererek;
Malatya tahrir defterini, Cengiz Orhonlu ve H.Hüseyin
Nedim Şahhüseyinoğlu’nu doğrularken, Çakallı
aşiretinin Türkmen olduğu, Osmanlı padişahı tarafından
bu fermanla teyit edilmektedir.
Kaynaklar bize Çakallı oymak ve obalarının Rışvanlı’dan
kurtulma fırsatı buldukça Anadolu’ya dağılma çabasında
olduklarını da göstermektedir. Anadolu’nun içlerine
dağılmış bulunan Çakallı oymak ve obaları, yapılan
şikâyetler sonunda eski yerlerine gönderilmişlerdir.
Kimliklerini gizleyerek, başka aşiretlerin kimliğine
bürünerek veya başka oba ve oymaklara karışarak
gittikleri yerlerde kalma fırsatı bulan oymak ve obalar
sayı olarak oldukça fazladır. (Yeni
İl Nahiyesi Sayfa:20 Harita 3’de)
Cevdet Türkay, Osmanlı
Devleti’nin sınırları içindeki konar-göçer aşiretleri
vergiye bağlamak ve yerleşik düzene sokmak için yapmış
olduğu çalışmalarla ilgili yazım ve belgeleri
inceleyerek yazdığı “Osmanlı
İmparatorluğunda Oymak Aşiret ve Cemaatler”
adlı eserinin ‘Aşiretler’
bölümünde Çakallı aşiretini;
Çakal, Çakallı, Çakallu, Çakallar olarak belirterek bunları: Ruha
(Urfa), Besni, Hısn-ı Mansur (Adıyaman), Malatya,
Manisa-Saruhan, Kocaeli-Kandıra, Maraş, Musul ve Hamid
sancağı yörelerinde bulunan konar-göçer Türkmen taifesi
olarak belirtmiştir.(
)
*
C.
Türkay,
aynı eserin Cemaatler’ bölümünde; Çakallı aşiretini;
Çakallar, Çakallı (Çakallu) Çakal Türkmanı olarak
adlandırıldıklarını ve konar - göçer Türkman Yörükanı
Taifesinden olduklarını belirtip dağıldıkları yöreleri
şöyle sıralamıştır: Ruha (Urfa) sancağı, Hısn-ı
Mansur kazası ve Besni kazası (Malatya sancağı), Maraş,
Musul, Aydın, İçel, Karahisar-ı Şarki, Ayıntab (Antep),
Adana sancakları, Zülkadriye kazası (Maraş Eyâleti),
Siverek kazası (Diyarbekir eyâleti), İnegöl Kazası (Hudavendigar
Sancagı), Hamid sancağı, Eğridir Kazası (Hamit sancağı),
Ordu Kazası (Karahisar-ı Şarki sancağı), Karahisar-ı
Teke Kazası (Teke sancağı), Antakya kazası (Halep
sancağı), Kütahya sancağı, Gümülcüne kazası (Paşa
sancağı), Karaman Eyâleti, Halep eyâleti, Mağnisa kazası
(Saruhan sancağı), Manavgat kazası, Alaiye (Alanya)
kazası, Kavak kazası, Cakik (Canik) sancağı, Simav
kazası (Kütahya sancağı), Haymana kazası (Ankara
sancağı), Karahisar-ı Sahib sancağı (Diyarbekir eyâleti)
(
)
*
Cevdet
Türkay,
adı geçen eserinin ‘Mukataalı (olay yaratan)
Aşiret ve Cemaatlar’ bölümünde Çakallı aşireti de yer
almaktadır. (
)*
Cevdet
Türkay’ın vermiş olduğu bilgiler de Çakalı
aşiretinin Türkmen olduğunu ispatlamakla birlikte,
oymaklarının çoğunluğunun yurdun çeşitli bölgelerine
dağıldığını net bir şekilde ortaya koymaktadır.
Doğanşehir ve Besni yöresinde bulunan Çakallı
ailelerinin yıllarca Rışvanlı ile birlikte hareket
ettiği, vergilerini Rışvan voyvodalarına ödedikleri
diğer belge ve kaynaklarda belirtilmişti.
Burhan Kocadağ, “Doğuda
Aşiretler, Kürtler ve Aleviler” adlı kitabında
Ahmet Refik’in “Osmanlı Devrinde Rafizilik ve
Bektaşilik” adlı eserinden almış olduğu
“Malatya’da Şah İsmail (Hatayi) namı ile ortaya
çıkan şahsa sadaka gönderenlerin cezalandırılmasına dair
” aşağıdaki fermana yer vermiştir.
“Malatya
Beyine;
Livânıza bağlı, İzollu, Rışvan, Eşkanlı, Solaklı, Şah
Hüseyinli, Adaklı, Soydanlı, Eğir büklü, Kalaçaklı
(Kolu Açıklı), Bezki,
Çakallı, Mihriman, Karasaz, ve Kömürlü adlarındaki
cemaatlerin (Aşiretlerin) Şah İsmail adında
ortaya çıkan şakiye (günahkar haydut) nezir
(adak) gönderip mutabat (kulluk) etmişlerdir,
diyerek bize kadar gelip şikayet eden Mehmet’e aynı
şekilde yazılı fermanımız verilerek gönderilmiştir. Adı
geçen Mehmet fermanımızla birlikte oraya varır varmaz
geciktirmeden yukarıda adları belirtilen cemaatlerin
(Aşiretlerin) içlerinden Rafızî olup maruf şakiye
(Şah İsmail’e) bağlanıp nezir (adak)
verenler kimler ise tamamen açığa çıkardıktan sonra
yakalatarak cezalandırılmaları ve yazılı sicillerinin
bize gönderilmesi fermanım olmuştur.”
Fi.
2.Recep 986 (miladi 1578 ) III. Murad
(
)
*
Anadolu Alevi’sinin Şah’a olan güven ve bağlılığını “Safevi
Devleti’nin Kuruluşu ve Gelişmesinde Türklerin Rolü”
adlı kitabında açıklayan Faruk Sümer: III.
Murad’ın yukarıdaki fermanını doğrularcasına, Türk
aşiretlerinin Şah’a maddi ve manevi desteklerini
esirgemeden sürdürdüklerini, Şah uğruna ölümü göze
aldıklarını belirterek, “Safevi
Devleti’nin başı İran’da, gövdesi Anadolu’dadır”
demektedir.(
) *
16. yüz
yılın halk şairlerinden Pir Sultan Abdal (Bozkırın
tezenesi) da Anadolu’da Alevi halkın
sıkıntılarını ve Şah’a olan özlemlerini deyişlerinde
dile getirmiştir.
“Hızır
paşa bizi berdar etmeden Her nereye gitsem yolum
dumandır
Açılın
kapılar Şah’a gidelim Bizi böyle kılan ahd-ü
amandır
Siyaset
günleri gelip çatmadan Zincir boynum sıktı halim
yamandır
Açılın kapılar Şah’a gidelim Açılın kapılar
Şah’a gidelim”
(
)
*
Yukarıda
adı geçen fermandan, Faruk Sümer’in tespitinden ve Pir
Sultan Abdal’ın deyişlerinden anlaşılacağı üzere;
inançlarını yaşama konusunda sıkıntılı olan Anadolu
halkının Kızılbaş (Alevi) kesimi, inançlarını
güvenle yaşamalarının ancak Erdebil Şeyh’lerinin
kuracağı Türkmen devleti içinde mümkün olacağı inancıyla
bu şeyhlere maddi destekte bulunmuştur. Ayrıca bu uğurda
aşiretlerden İran’a göç edenlerde olmuştur. Çakallı
aşiretinin de nezir (yardım) yapan aşiretler
arasında yer alması, alevi inancına sahip olduğunun açık
ve net ifadesinden başka bir şey değildir.
Özetle;
yazılı kaynak ve belgelere göre Çakallı aşireti, 12.
yüzyılda Anadolu’da bulunmaktadır. Anadolu’ya geldiğinde
güçlü bir Türkmen topluluğudur (Konar-göçer Türkmen
aşireti). Aşiretin oba ve oymakları sürülerini kışın
Maraş, Halep, Besni ve Amik ovalarına götürerek
kışlatırlar, bahar gelince de oba ve oymakları ile
birlikte Sivas, Malatya, Maraş, Tokat, Samsun, Amasya,
Çorum, Kırşehir ve Bozok illerinde bulunan yaylalara
çıkarlarmış.
Kökenleri
Doğanşehir ve Besni’de olanlar Rışvan Federasyonuna
bağlı olup, vergilerini Rışvan Voyvodasına düzenli bir
şekilde ödemişlerdir. (Bkz. Rışvanlı bölümü).
1578 tarihli III. Murat’ın fermanına göre Kızılbaş (Alevi)
oldukları ve Şah İsmail’e (Şah Hatayi) gönül bağı
ile bağlı oldukları aşikârdır. Anadolu’da yaşanan
baskı, zulüm ve asimile etme çabaları zaman zaman
aşiretin yönünü Erdebil tekkesine dönmesine yol
açan en büyük etkenlerden birisi olmuştur.
Dikkat
çeken konulardan birisi de baskı ve zulümlerin Çakallı
aşiretinin asırlarca gizli olarak yaşaya geldiği ibadet
dilini yok edememiş olmasıdır. Okunan gülbenkler, Hak
âşıkları ile halk âşıklarının çalıp çığırdığı deyiş,
duvâzimam, miraçlama ve semahlar Türkçe söylenmiştir.
Verani,
Şah Hatayi (Şah İsmail), Kaygusuz Abdal, Pir
Sultan (Koca Haydar), Kul Hümmed, Hasan Dede,
Yunus Emre, Dertli, Emrah, Kul Veli ve daha nice Hak
aşığının 12. ve 16. yüzyıllarda Türkçe olarak
söyledikleri deyiş, semah ve duvâz imamlar bugün de aynı
duyarlılıkla okunmakta, çalınıp söylenmektedir.
Anadolu’da
yıllarca devam eden var olma mücadeleleri sonucunda
uğradıkları baskılar nedeniyle aşiretinden ve obasından
ayrılan bazı Türkmenler başka yerlere göç ederlerken
kimliklerini saklamış, çoğu kere gidecekleri yerdeki
aşiretin kimliği ile göç etmişlerdir. Bu nedenlerdendir
ki kaynak ve belgelerde aynı olan kimliklerle bugün
yaşayanların kimlikleri genellikle pek çok yerde
farklılaşmaktadır.
Yazılı
kaynak ve belgelerde aşiretin konar-göçer Türkmen Yörüğü
taifesinden olması Kızılbaş (Alevi) ortak noktası
bulunmasına rağmen, aşiretin Anadolu’ya dağılmış bulunan
oba ve oymaklarını değişik inanç ve kimliklerde görmek
hiç de şaşırtıcı gelmemelidir. Çakallı Aşiretinin ilk
yerleşim yerlerinden biri olan Besni köylerinde bile bu
farkı ilk anda görmek mümkündür. Aynı aşiretin
insanlarından kendisini az da olsa Kürt olarak
bilenlerin yanında, Türkmen Ekrâd’ı (Türkmen Kürdü)
olduklarını söyleyenlerin sayısı da oldukça çoktur.
Besni
ilçesinde Çakallı Torunlar (Akkuyu) köyünde Boy
Beyi ailesinden Hacı Ağa’nın torunlarından Mehmet
Yıldırım ve Araban İlçesi Gökçepayam köyünden Mılla
Hüseyin’in torunu Bektaş Taner; “Dedelerimiz aslen
Türkmen ve Alevidir. Orta Asya’dan Horasan yoluyla
Malatya’nın Doğanşehir ilçesine göçebe olarak
geldiklerini büyüklerimizden dinledik” derken, yörede
konuşmalarını Kürtçe ve Türkçe olarak sade bir dille
yapan halkın Kürtçeyi Anadolu’da öğrendiğini belirterek
yazılı belge ve kaynakları doğrulamaktadırlar.
Ayrıca bu kişiler Rışvan ailesini tanımakla birlikte
Çakallı aşiretinin Rışvanlı federasyonu ile olan
ilişkileri hakkında yeterli bilgiye de sahip değiller.
(Bkz.
Besni’deki Çakallı oymakları)
“Urfa’nın
merkez ilçe, Isıören, Konukezen, Tülümen ve Esemkulu
köyleri Çakallı aşiretinden olup Kurmanç (Kürtçe)
konuşmakta ve Hanefi inancına sahiptirler.”
(
)
*
Bu
köylerde bulunanların, Çakallı aşiretinin kışlakta
yerleşip kalan veya Rakka sürgününden geri dönmeyen
oymaklarından oldukları sanılmaktadır.
Samsun ili
Kavak ve Vezirköprü ilçelerindeki Çakallı torunları
Türk’tür. Osmancık ve Çorum’da bulunanlar bu yöreye
geldiklerinde genelde Kürtçe konuşuyor olmalarına rağmen
şimdi Kürtlükleri sadece isimde yaşamaktadır. Bazı
köylerde 70 yaşın üstünde olan kişilerden Kürtçe
bilenler az da olsa vardır.
Karaağaç
köyünden Sefer Topuz (1918); “ Biz ebeyi ecdattan
beri Aleviyiz; dedem, ebem Kürtçe konuşurlarmış. Biz
Kürtçe konuşmadık, bilmeyiz de.” demişti.
Çorum’da
bulunan Çakallı aşireti Şemsi Uşağı oymağının
yaşlılarından bazıları sohbetleri esnasında Rışvan’lı ve
Rışvan Kürtünden söz ederlerdi. Ancak Rışvan aşiretleri
hakkında yeterli bilgileri de yoktu.
Sonuç
olarak; Çakallı aşireti de Anadolu’da cereyan
eden her türlü olayın etkisini bir şekilde yaşamıştır.
Anadolu’nun bin yıllık tarihi geçmişinde birçok dini ve
etnik yapı iç içe olup kaynaşmıştır. Asırlarca süren
birlikte yaşamışlığın Anadolu kültürünün zenginlik ve
güzellikleri olduğunu görerek, her kişi ve toplumun
yaşam biçiminin doğal karşılanması bilinciyle geleceğe
etnik kimliklerin zenginleştirdiği milli kimlikle bakmak
çağın gereği davranış olmakla birlikte Anadolu halkının
yurtseverlik görevi olmalıdır.
B
- RIŞVANLI ve RIŞVAN FEDERASYONU
Necdet
Sakaoğlu “Köse Paşa Hanedanı” adlı
eserinde; “Doğu Anadolu’nun en namlı ailelerinden
olan Rışvan zadeler, Rışvan Konfederasyonu üzerinde
mukataa voyvodası; Maraş, Malatya ve Besni malikâneleri
mutasarrıfı (yöneticisi) olarak iki yüz
yılı aşkın süre kendi bölgelerinde mutlak söz sahibi
oldular. Türkmen asıllı bu Ocaktan 1650–1850 yılları
arasında çoğu miri miran (sivil rütbeli) Halil
Paşa, Ömer Paşa, Mehmet Paşa, Süleyman Paşa, Abdurrahman
Paşa, Ömer Paşa (II.) ve Abdurrahman Paşa (II). Gibi
tanınmış derebeyi paşalar gelip geçti. Devlet bu
hanedanın nüfuz alanına dışarıdan yönetici
gönderemeyecek derecede çekingen davranmayı zulüm ve
taşkınlıklarını kulak ardı etmeyi seçmişti.”
demektedir.
(
)*
Rışvanlı’nın nüfus alanına giren yerler göçebelerin en
yoğun oldukları bölge olmakla birlikte kışlak ve yayla
yollarının çoğunluğu bu bölgeden geçmektedir. Zaten
verimli yaylaların büyük kısmı Malatya ve Maraş’ta yer
alıyordu. Rışvan’lı aynı zamanda bölgesinde mukataa
voyvodası idi. (Aşiretlerden vergileri toplayan
Türkmen Ağası) Kışlakları; Güneydoğu Anadolu,
Halep, Amik ovaları olan, yazları; Orta Anadolu
platolarında Divriği, Yama Dağı, Çiçek Dağı ve Uzun
yayla’ya çıkan bu konar-göçerlere genel adla “Rışvan
Aşiretleri” denir.
Bu
konar-göçerler, “Türkmen
taifesinden; Reyhanlı,
Baraklı, Karaşehli, İlbeyli, Kuzugüdenli, Mamalı,
Afşarlı, Horanlı ve Mahmanlı aşiretleri,
Türkmen Yörüğü taifesinden; Çakallı, Karalar, Kara
Hasanlar aşiretleri, Türkmen Ekrâdı
(Türkmen Kürdü) taifesinden; Milli, Cihanbeyli,
Kılıçlı, Rışvan ve İzollu aşiretleri, Ekrâd
taifesinden; Umranlu, Şefaatlı, Atmalı ve Keleçorlu
aşiretleri, Yörük taifesinden; Sineminli
aşiretinden oluşmaktadır. Yukarıda adı geçen aşiretlerin
ve irili ufaklı birçok kolun birleşmesiyle meydana gelen
geniş konar- göçer topluluğuna “Rışvan
Federasyonu” denilmektedir.
(
)*
(
)*
Rışvanlı
bölgesinde bulunan yerli ve konar-göçer Türkmen
Ekrâdı (Türkmen Kürdü) taifesine Rışvan
Kürdü, Rışvan topluluğundan ayrılmayan Maraş
Eyaleti’nde yerleşmiş bulunan Çakallı Yörüklerine
Rışvan Çakallısı denilmektedir. Rışvan Çakallıları
konar-göçer Türkmen Kürdü olarak da
bilinmektedirler.
(
)*
Not: Halk arasında
Kürtleşmiş Türkmenlere Belleme Kürt denir. (Çorum
kürdü ve Rışvan Kürdü gibi)
Malatya Ovası’nda ve Doğanşehir yaylalarında yüz
yıllarca Çakallı aşiretiyle birlikte kalmış olan Atmalı
aşiretini Cevdet Türkay’ın eserinde
“Konar- göçer Ekrâd”
olarak göstermesine karşılık, Hasan Hüseyin. Nedim
Şahhüseyinoğlu Atmalı aşiretinin Türkmen olduğunu
açıklamıştır. Atmalı ve Sinemilli (Sineminli)
aşiretlerinin Türkmen olduğunu ileri süren
araştırmacılar da bulunmaktadır.
Bu
araştırmacılardan bazıları ve eserleri:
1. Doç.
Mehmet Eröz; “Doğu
Anadolu Hakkında Sosyo Kültürel Bir Araştırma”
adlı eserinde Pazarcık
yöresinde yaşayan Atmalıların kendilerinin Türk
olduklarını söylediklerini yazmaktadır.
(
)
*
2. H. G.
Von Molteke “Türkiye Mektupları” adlı eserinde
Doç.Mehmet Eröz’ü doğrularcasına, Osmanlı Devleti
tarafından aşiretlerin başına gelenleri detaylarıyla
anlattıktan sonra; “Pazarcık’ta
Türkmen kabilelerinden; Sineminli, Atmalı ve Kılıçlı
aşiretleri çadırlarıyla konaklamıştır”
demektedir. (
)
*
3.
Burhan Kocadağ “Doğu’da
Aşiretler, Kürtler, Aleviler”
adlı eserinde; Doğunun diğer aşiretlerini sıralarken
Maraş’ın Pazarcık İlçesinde geniş yer tutan
“Atmalı
aşireti adından da anlaşıldığı gibi Türkmen kökenli bir
aşiret olup Alevi inancına sahiptir. Yöresinde Sinemilli
aşireti ile yakın ilişkiler içindedir”
demektedir.
(
)
*
Ekrâd: 1-A. İ. (Kürt ç.)
Kürtler (Büyük Osmanlıca Türkçe sözlük sayfa 188)
Ekrâd: 2-Ç. İ. (Osm. Ar.)
Kürdün oğlu (Okyanus Ansiklopedik sözlük Cilt 2 sa.686
Ekrâd:
3- Cevdet Türkay;” Osmanlı
arşivinde bazı belge ve defterlerde “Türkmen Ekrâdı”
deyimi geçiyor. Bunun bugünkü konuşma dilimizde anlamı,
“Türkmen Kürtleridir”.” demektedir.
(
)
*
Bazı kaynaklar Arap’ların göçebe çoban anlamında
kullandıkları “EKRAT” sözcüğünü; 8. ve 10.
yüzyıllarda Türklere karşı yabancı anlamında
kullandıklarını yazmaktadırlar. Osmanlı bu sözcüğü
Türkmenler için, “Türkmen
Ekrâdı” (Türkmen Kürdü)
olarak kullanmıştır. Kaynaklara göre; tarihin akışı
içerisinde Kürtleşmiş Türkmenlere “Türkmen Kürdü”
denilmektedir.
Konar-göçer (Göçebe) :
Hayvancılıkla geçinen, sürüleriyle yazın yaylaya çıkan,
kışları engin kışlaklara dönen, çadırlarda yaşayan
aşiretler ya da oymak ve obaların
topluluğudur.
Yörük:
Yürüyen yer değiştiren oba ve oymaklardır. Halk;
Yaz aylarında hayvanları ile yaylaya çıkarak çadırda
yaşayan, kış aylarında eski kışlağına ya da köyüne dönen
obalara yürük demektedir. Yörükler; göçebe (konar-
göçer) aşiretlerden koparak yerleşik düzene geçmiş
oldukları halde eski geleneklerini kısmen yaşatırlar.
H. Hüseyin Nedim Şahhüseyinoğlu Anadolu
Kültür Mozaiğinden Bir Kesit adlı eserinde; “Osmanlı,
ordunun savaş giderlerinin ve sarayın masraflarının
karşılanması için 1686–1687 tarihlerinde İmdadı
Seferiye adı altında halktan para toplanmaya başlar.
Böylece ordunun; hayvan, yiyecek, giyecek ve silah
giderleri halkın sırtından sağlanıyordu. Bu nedenlerle
halkın ödeme gücüde kalmamıştı.
Osmanlı
Devleti ekonomik bunalımı önlemek ve hazineye gelir
sağlamak için önlemler düşünür. 1691’de bir ferman
çıkarılır, Konar- göçer aşiretlerin yerleşik duruma
getirilmesi istenilir. Böylece göçer aşiretlerin
saldırıları önlenmiş, boş araziler işlenmiş ve devletin
vergi gelirleri artırılmış olacaktı.
Adıyaman’da Beydili ve Bozulus Türkmen aşiretleriyle
birlikte başka yerlerden getirilen birçok Türkmen göçer
aşiretleri Gaziantep ve Urfa yöresine yerleştirilmek
istenir. Göçer aşiretler ise yerleşik duruma gelmek
istemezler.
Güneyde ve
Doğu Anadolu’da konar-göçer aşiretlerin büyüklerinde
biriside Rışvan Aşireti dir. Bu aşiretin,
Kabalar, Karalar, Karahasanlar, Mahmanlı, Horanlı,
Çakallı, Atmalı ve İzollu gibi birçok kolları vardı.
Bunlar ferman dinlemezler, göçerliklerini sürdürmek
isterler. Kışın Adana, Urfa, Amik ovası, Suriye, Maraş
ve Gaziantep taraflarına göçerler, ilkbaharda bir kolu
Besni, Gölbaşı, Doğanşehir, Akçadağ ve Malatya yoluyla
Hekimhan’dan geçerek Yama Dağı’na, Çiçek Yaylası’na ve
Divriği bölgesine geçerlerdi. Diğer bir kolu da Elbistan
yoluyla Uzun Yayla’ya göçerlerdi. Rışvan aşiretleri
oldukça kalabalık on binlerce nüfus ve bu nüfusun
barındıkları çadırlardan oluşuyordu” demektedir.
(
)
*
Rışvan
aşiretler topluluğunun büyük bir kesimi Rakka bölgesine
yerleştirilmek istenir. Ancak bu kalabalık aşiretler
topluluğu “Böyle ıssız ve yaylımsız yerde oturulmaz”
diyerek Rakka bölgesine gitmeyip, Padişah II. Ahmet’in
1691’de çıkartmış olduğu fermana karşı gelerek
vergilerini ödememişler. Ardından hayvanlarını başıboş
olarak arazilere salmış, kendileri yol kesmeye
başlamışlardır.
Padişahın
emriyle Fırat Suyu’nun iki yanında kaçış yollarını sıkı
bir şekilde tutmuş olan Ahmet Paşa’ya rağmen yaya
geçitlerinden gizlice geçen beş yüz ev ve on beş bin
kadar kişiden oluşan Türkmen ve Kürt topluluğu
Çukurova’ya gelip, Anadolu’ya dağılmaya başlamışlardır.
Ahmet
Refik, “Anadolu’da Türk aşiretleri” adlı eserinde; Rakka
bölgesinden kaçan, Rışvan hassına dâhil olan
Türkmenlerin yerlerine göndermelerine dair aşağıdaki
padişah fermanına yer vermektedir.
“Rakka
Valisi Hüseyin Paşaya Hüküm ki;
Bundan
akdem Rakka havalisinde iskânları fermanım olan Türkman
taifesinden bazıları ikametleri fermenım olan mahaladen
firar ve valdem sultan damet ismetühanın mutasarrıfa
oldukları Rışvan hassı cemaatlerinin aralarına varup
tevatun ve iskân kabul eylemedikleri ilam olunmağla husu
mezbur içün dergahı muallam kapucu başlarından Ali dame
mecdihu mübşir tayin olunmagın senki veziri
müşarünileyhin mutasarrıfa oldukları Rışvan hassı içinde
bulunanları kaldurup ikametleri fermenım olan mahalde
iyva ve iskanlarıyçün sana teslim olunmak babında deyu
yazılmıştır.”
Fi evehiri 1113 (Miladi
1697)
(
)
*
Bu
fermanda Rakka Bölgesi’nden kaçan Rışvanlı boyları
Valide Sultan Haslarının arasına gizlenerek Anadolu’ya
dağılma ve yerleşme çabasındadır. Kaçan oymakların
tespit edilerek tekrar Rakka’ya gönderilmeleri
emredilmektedir.
Hüseyin
Paşa bu işin üstesinden gelemeyince Rakka Valiliği ve
bölgesi’nin yönetimi Anadolu Müfettişi olan Yusuf
Paşa’ya devredilmiştir. Padişah II. Mustafa 7 Haziran
1697 tarihli fermanıyla Anadolu Müfettişi Yusuf Paşa’nın
Rışvan Federasyonu üzerine gitmesini sağlamıştır.
“Yusuf
Paşa Rışvan boylarına haber salarak, vergilerinin
tamamını ödemelerini ve gösterilen yere gitmelerini
ister. Bu arada boş durmaz, Antep ile Birecik arasına
iki bin beş yüz atlı ve kırk bayrak yaya yerleştirir.
Dulkadirli Voyvodası Süleyman Bey ve diğer
konar-göçerlerden temin ettiği askerlerini hazırlar.
İskândan kaçan aşiretlere; kendi hizmetinde olan Kılıçlı
oymağı Reisi Bektaş Bey’in oğlu vasıtasıyla yerlerine
giderlerse kendilerine bir şey yapılmayacağını, aksi
halde kılıçtan geçirileceklerine dair ferman geldiğini
bildirir. Onlar cevap olarak orada ihtiyaçlarını
karşılayacak kadar yiyecek içecek bulunmadığını,
kıtlıkta binlerce hayvanın telef olduğunu bu nedenle
Rakka’ya gitmeyeceklerini; ancak Menbiç’e gidilmesine
müsaade edilmesini” isterler. Rışvan
aşiretlerinin bu istekleri Yusuf Paşa tarafından kabul
edilmemiştir.
(
)
*
“Halep Türkmenleri ile Yeni
İl Has ve oymaklarından oluşan bu topluluğun kalabalık
olanları Kuzey Suriye’ye (Rakka, Mencüb bölgesine),
azınlıkta olanları da Hasan Çelebi ve Kangal arasına
yerleştirilecekti. Bu nedenle 1697’de Kangal yöresinde
Alaca han Derbendi teşkil edilmişti. Gâvur
dağları etrafında toplanan on binlerce kişi sürüleri ile
Rakka’ya gitmeye direnirler. Yusuf Paşa boş durmayarak
bölgede bulunan diğer aşiretlerle Rışvanlıları çembere
almaya çalışırken bütün yolları kestirir.
Sırtını
Gâvur Dağı’na veren aşiretler topluluğu Yusuf Paşa’nın
yaklaştığını görünce saldırıya geçerler. Yusuf Paşa ve
destekçisi aşiretlerle çarpışmalar Aktepe’de
günlerce devam etmiştir. Sonunda Rışvan topluluğundaki
aşiretlerin yiyecekleri kalmaz, bitkin düşerler.
İnsanların ot yemekten gözleri şişmiştir yalvarırlar,
Yusuf Paşa 30 İlbey’inin kellesini alır, yerlerine yeni
İlbeyleri tayin eder.”
(
)
*
Bu olayla
Rışvan Aşiretlerinin isyanı acı bir şekilde bastırılmış
olur.
Anadolu’da yaşanan olayları halk ozanları dizelerinde
yıllarca seslendirmiş olup, bunlardan Afşar Aşiretinden
olan Dadaloğlu şöyle seslenmektedir.
“Kalktı
göç eyledi Afşar illeri Belimizde kılıcımız
kirmanı
Ağır
ağır giden iller bizimdir Taşı deler
mızrağımız termeni
Arap
atlar yakın eder ırağı Hakkımızda devlet
vermiş fermanı
Yüce
dağdan aşan yollar bizimdir Ferman padişahın dağlar
bizimdir
Dadaloğlu bir gün kaza kurulur
Öter
tüfek davlumbazlar vurulur
Nice
Koçyiğitler yere serilir
Ölen ölür kalan sağlar bizimdir”
Aktepe
yenilgisinin arkasından Rışvan Beyi boş durmaz. Federasyona
güç kazandırman için Araban ile Besni arasında bulunan Çepni
ve Çiğil oymaklarını da içlerine alır. Ancak Gâvur Dağı
olayından sonra Rışvan topluluğundan kaçarak ayrılan
oymaklar da vardır. Türkmen ve Kürt oymaklarının dağılmasını
önleyen Besni Beyleri (Rışvan Ocağı)
boş durmayarak adamlarını Besni’den, Malatya ve Sivas
bölgelerine salmış, oralardaki yerleşik halkı azınlıkta olan
konar-göçerlerin tamamını sindirmeye çalışmıştır.
Rışvanlıya
karşı koyanlar yerlerinden yurtlarından edilmişler, ayrıca
Rışvan Federasyonuna katılmayan aşiretler yaylalarına ve
kışlaklarına gidemez olmuşlardır. Bu olay bize Anadolu’da
bulunan konar-göçerlerin çoğu kere paşaların ve beylerin
dümen suyuna gitmek zorunda bırakıldıklarını da
göstermektedir.
Rışvan
Voyvodaları aşiretlerinden topladığı vergilerden sarayın
payına düşeni göndermeyip, kendisine harcamışlardır. Rışvan
zade Abdurrahman Paşa, toplanmış olan üç senelik yüz yirmi
üç bin kuruş vergiden saraya hiç ödeme yapmamıştır.
Yağma, soygun,
adam kaçırma ve kayırma olaylarının ardı arkası kesilmemiş,
yerleşik olanlar ektiği ekinleri biçemez olmuşlardır. Besni
ve Sivas arasında ayrı bir saltanat görünümü kazanmış olan
Rışvanlı, dışarıda zor bir dönemden (1750–1770) geçmekte
olan Osmanlı yönetimini içte de çok zora sokmaktaymış.
Bu dönemde
bazı şikâyetlerin duymazdan, bazı olayların görmezden
gelinmiş olmasına karşın sonunda Padişah II. Mustafa,
Rışvanlı üzerine asker çıkarmak zorunda kalmıştır.
Malatya’nın Doğanşehir ilçesinde başlayan çarpışmaların
Çığlık köyü önünde şiddetlenmesiyle birlikte Osmanlı
ordusu top mermisi kullanmak zorunda kalmıştır. Kanlı
çarpışmalar sonunda Rışvanlı yenilerek 1770 yılında Besni’ye
dönmüş, Rışvan aşiretleri de dağlara çekilmiştir. Köylüler
bu olaydan sonra rahat bir nefes alarak, köylerine geri
dönmüşlerdir.
H. Hüseyin
Nedim Şahhüseyinoğlu;
“Osmanlı Devletinin askeri birliği, Çığlık’ta
konakladığı yerde bulunan bir küme ağaca “Murat Ağacı”
adı verilir, kutsal sayılır. Rışvan Aşiretlerinin
baskısı ortadan kalkınca, dağ başlarında, dere ve orman
içlerinde saklanan halk yeniden ovaya inmeye ekim yapmaya
yönelirler. Gerek Rışvan Aşiretlerinin gerekse bu aşirete
bağlı Pir Hamzık, Atmalı ve Çakallı aşiretlerinin
yaptığı yıkım ve olaylar halen canlılığıyla
anlatılmaktadır.” Demektedir.
(
)*
(
Yöre halkı küme ağaçların altında konaklamış olan Osmanlı
askerlerinin Rışvanlı topluluğunu dağıtması sonucunda huzura
kavuşturuldukları için bu küme ağaçlara;
“Murat Ağacı”
demişlerdir.)
Necdet Sakaoğlu,“Köse Paşa
Hanedanı” adlı eserinde özetle şunları yazmaktadır.
“Osmanlı yönetiminin iç ve
dış sorunlara çıkış yolları aradığı bir dönemde, Divriği’de
oturan Köse Paşa’nın oğlu Veli, rüşvetle vezirlik elde
etmiştir. Veli’nin vezirliği Köse Paşa Ailesi’ni ve bir o
kadar da akrabalık bağı bulunan Rışvanlı ailesini
sevindirmiştir. Veli Paşa 1803’te Sivas Valiliğine, ardından
3 Kasım 1803’te Rakka (Urfa) Valiliğine atanmıştır.
Divriği’de
oturan Veli Paşa’nın valiliği döneminde; Kemaliye (Eğin),
Akçadağ, Divriği, Hekimhan, Darende yörelerinde baskın ve
soygun olayları artış göstermiştir. Şakilerle bazı
aşiretlerin cüretkâr davranışlarının arkasından hep Veli
Paşa çıkmıştır. Sultan II. Mahmut’un Anadolu’nun ortasında
cereyan eden bu olaylara son vermek için harekete geçmesiyle
birlikte görevden alınacağını anlayan Veli Paşa 1811’de
isyan etmiştir.
Akçadağ,
Eğin, Divriği, Hekimhan ve Darende bölgesinde devam eden
isyana o dönemin asilerinden: Sağıncalı Veli,
Sancaklıoğlu Süleyman, Acemoğlu Ahmet, Topuzoğlu, Tokatçıklı
Süleyman, Gelür Hasan Ağa, Kıllıoğlu Ömer, Küçük Alioğlu,
Fettahoğlu Ağca Bey, Bulutkapan, Dağdevirenoğlu,
Şehbenderoğlu, Pazvandaroğlu, Karaosmanoğlu, Tuzcuoğlu Memiş ve daha niceleri küçük de olsa isyanlar başlatarak Veli
paşaya destek vermişlerdir.
Ülkenin
hassas bir dönemden geçmesi nedeniyle yirmi iki ay sessiz
sedasız süren isyan 1813’te Veli Paşa’nın Akçadağ’ın
Kavaldaklı (Barok
Hotozlu)
köyünde bir aşiret çadırında uyurken aşiret kadınları
tarafından öldürülmesiyle son bulmuştur.”
(
)*
Veli Paşa’nın
ölümünden sonra yörede barınma imkânları kalmayan yandaşları
çareyi Anadolu’ya dağılarak yerleşik düzene geçmekte
bulmuşlardır. Elimizde kesin bir belge olmasa da yaşanan
olaylarla ilgili olarak kaynak kişilerin verdiği bilgilere
göre, Veli Paşa döneminde kendinden söz edilen Topuzoğlu’nun
Çakallı aşiretinde adı geçen Topuzoğlu olması kuvvetle
muhtemeldir.
Ancak
Topuzoğlunu Dersimde Balıyan aşiretindeki Topuz Uşağı ile
karıştırmamak gerekir. Çünkü o dönemlerde Malatya bölgesinde
çok dağınık bulunan Balıyanlar; Atmalı, Çakallı, Pir Hamzık
ve diğer Rışvan kollarının bölgeden ayrılmalarından sonra
toparlanmışlardır.
H.Hüseyin
Nedim Şahhüseyinoğlu “Malatya’daki Balıyanlar dağınık ve zayıftılar,
Atmalı ve Çakallı aşiretleri çoğu zaman onları
kollamışlardır” demektedir.(
) *
Çığlık
yenilgisinden sonra Rışvan zade paşalar bir süre daha
Besni’deki yerlerini koruyabilmişlerse de giderek
etkinliklerini yitirmişlerdir. 1850 yılında ağalık ve beylik
saltanatları son bulmuş, bu sonlanma ile Rışvan Beyi’ne
bağlı olan aşiretler huzura kavuşmuşlar ve tamamı yerleşik
düzene geçmişlerdir.
Asırlarca
Anadolu’da konar-göçer olarak yaşamakta olan Çakallı
aşiretinin oba ve oymakları şartların elverdiği ölçüde uygun
alanlara yerleşmenin gerekliliğine inanmış olmalılar ki
Anadolu’ya dağılmaya başlamışlardır. Gittikleri yerlerde
kurmuş oldukları köylere, mezralara kendi oba, oymak ve
aşiretlerinin adını vermeyi hiçbir zaman ihmal
etmemişlerdir. Hatıralarını gittikleri yerlere taşımış
oralarda yaşatmışlardır. Bazı yönetimlerden gelen ümitler
bir sonraki yönetim tarafından kesilip yaşamları baskıyla
zulümle zorlaşmış olsa da hayat devam etmişti
C -
İDARİ DEĞİŞİKLİKLER
Salih San
“Her Bakımdan Besni” adlı keserinde Besni’de bulunan köy ve
mezraları sıralarken “Çakallı Aşireti Şemsi Uşağı”
adına da yer vermiştir. Ayrıca Besni Nüfus Müdürlüğünün
19.11.2003 Tarih ve 2854 sayılı yazısında Şemsi Uşağı
Oymağının Akkuyu köyü nüfus kayıtları içinde yer aldığını
belirtmesi, kaynakların Çakallı aşireti ile Şemsi Uşağı
oymağı hakkında vermiş olduğu bilgilerin belgelerle
örtüşmesi bakımından ayrı bir önem taşımaktadır. (Belge:
1)** (
)*
Görüşme
yaptığım kişilerin büyük bir bölümünün verdiği bilgilere,
yazılı kaynak ve belgelerin tamamına göre Türkmen olan
Çakallı aşireti, yurdun çeşitli bölgelerine dağılmış,
onlarca köy ve mezra teşkil etmiştir.
Feodal
yapıdan milli devlet yapısına geçmek için yapılan
uygulamalar esnasında köylerin idari merkezleri
değiştirilirken bazı köylerin isimleri de değiştirilmiş,
bazı köylerse 20. yüzyıl ortalarına kadar, kimliklerini
korumuşlardır. (Anadolu’ya
dağılmış olan, Çakallı aşireti oymak ve obalarının
kaynaklara ve belgelere göre tespiti yapılan köylerin
listesi bölüm 2, sayfa: 73’de dir. )
Belgelerde ve
kaynaklarda da görüldüğü gibi Çakallı Aşiretinin
Anadolu’daki ilk yerleşim yerleri Doğanşehir ve
Besni’dir. Doğanşehir, idari yönden daima Malatya’ya
bağlı kalırken Besni uzun yıllar Besni Beyliği olarak
kalmış, Besni Beyliği’nin sona erdirilmesiyle (1516) Malatya
sancağına bağlanmıştır. Daha çok Malatya’ya bağlı kalmakla
birlikte Diyarbakır, Elazığ sancaklarına ve Zeytun eyaletine
de bağlanmış olan Besni 1926 ve1933 yılları arasında
Gaziantep’in kazası olmuş, 1933 yılında tekrar Malatya
sancağına bağlanmıştır. 1954 yılında Adıyaman’ın il
olmasının ardından ilçe olarak Adıyaman’a bağlanmıştır.
(Belge: 2)** (
)*
(
)*
Şemsi Uşağı
oymağının Osmancık ve Çorum’a göç ettiği dönemde Besni, kaza
olarak Malatya sancağına bağlıymış. Çorum’daki Çakallı
aşireti köylerinde yaşayanlar Besni’yi devamlı olarak
Malatya’nın kazası olarak bilmektedirler. Halk, Besni’nin
idari olarak başka sancaklara bağlanması hakkında bilgi
sahibi değildir. Dedeleriniz Çorum’a nereden gelmişler
sorusuna herkesten alacağınız cevap; Malatya Besni’den
olacaktır.
Çorum uzun
yıllar sancak beyliği olarak kalmış, bir dönem kaza merkezi
olarak Ankara eyaletine bağlanmış, 1835 yılında tekrar
sancak beyliği verilerek Sivas eyaletine bağlanmış, ardından
kaza yapılarak sırayla Amasya ve Yozgat sancaklarına
bağlanmıştır. 1892 yılında Çorum’a tekrar sancak beyliği
verilmiş, Cumhuriyet’in kurulmasından sonra il olmuştur. (Belge:
2 – 7)** (
)*
Şahhüseyinoğlu, Hasan
Hüseyin Nedim, Anadolu Kültür Mozaiğinden Bir
Kesit, sayfa: 35
Şahhüseyinoğlu, Hasan
Hüseyin Nedim, Anadolu Kültür Mozaiğinden Bir
Kesit sayfa: 36
Şahhüseyinoğlu,
Hasan Hüseyin Nedim, a.g.e., sayfa: 16-17
Şahhüseyinoğlu, Hasan
Hüseyin Nedim , a.g.e., sayfa: 37
Yinanç, Doç. Dr. Refet-
Elibüyük Mehmet, Kanuni Dönemi Malatya Tahrir
Defteri (1560), sa:44
Yinanç, Prof. Dr. Refet -
Elibüyük, Yrd. Doç. Mehmet, Maraş Tahrir
Defteri (1563), sayfa: 349
Barkan, Prof. Dr. Ömer Lütfi - H. Ayverdi,
İstanbul Vakıfları Tahrir Defteri (953–1546),sa.
222
Yinanç, Doç. Dr. Refet -
Elibüyük, M, Kanuni Devri Malatya Tahrir
Defteri (1560), sa. 502–503
Yinanç, Doç. Dr. Refet -
Elibüyük, M, Kanuni Devri Malatya Tahrir Defteri
(1560), s. 235 – 237
Orhonlu, Prof. Dr. Cengiz, Osmanlı
İmparatorluğu’nda Aşiretlerin İskânı, sayfa: 16
Orhonlu, Prof. Dr. Cengiz, Osmanlı
İmparatorluğu’nda Aşiretlerin İskânı, sayfa: 16
Refik, Ahmet, Anadolu Türk Aşiretleri, sayfa:
129
Türkay, Cevdet, Osmanlı
İmparatorluğu’nda Oymak, Aşiret ve Cemaatler,
sayfa: 70
(BESNİ'DEN ÇORUM'A)
ÇAKALLI AŞİRETİ ŞEMS-İ UŞAĞI OYMAĞI/Zeynal
TÜRKOĞLU
|
* Kapak - 1 (2007 Basımı)
>>>
* Kapak - 2 (2014
Basımı)
>>> |
* Bektaşoğlu Köyü kurucusu Hasan
Ağa'nın Mezarı
>>> |
* Anadolu'da Çakallı Aşireti Köyleri
>>>
|
* Anadolu'da Çakallı Aşireti Genel
>>> |
* Bektaşoğlu Köyü'nün soyağacı
>>> |
* Bektaşoğlu Köyü'nün Tarihçesi >>> |
* Bektaşoğlu Köyü - Kayıplar ve
Şehitler
-
Gaziler
>>>
|
* Çakallı Aşireti Belgeleri
>>>
|
*
Tarihce Ana Sayfası
>>>
|
Anasayfa
|
|
|
|